Bundan iki sene öncesine kadar eşim, akrabalar veya diğer tanıdıklar “çocuk” dediğinde konuyu değiştirmek, tecrübe kazandığım bir meziyet haline gelmişti. Diyemiyordum ki “ne maddi olarak ne de ruhen sanırım hazır değilim”. Ne kadar şımarıkça! Halbuki şımarıklık değil, açıkça korkuyordum. Sorumluluk almaktan, kişisel vaktimi biraz daha bölmek zoruna kalmaktan korkuyordum. Ama en çok da başarısız olmaktan korkuyordum. Baba olmaktan korkuyordum. Bu sebeple eşimin hamile olduğunu öğrendiğimde mutlulukla kaygıyı bir arada yaşadım.
Ebeveyn olmaya hazır mıyım?
Baba olmak demek, gençliğimin, “çocukluğumun”, sadece kendimden sorumlu olduğum dönemin bitmesi anlamına geliyordu. Artık bir yetişkin olmam gerekiyordu.
Ne yani, artık kurallara uymak yerine kural koymam mı gerekiyor? Bu, büyük bir sorumluluk değil mi? Ben hasta olduğumda bile eğer doktora gitmeye üşenip yattığım yerde iyileşmeyi bekleyen bir adamım. Şimdi çocuğun o kadar işine sürekli koşturmam gerekecek. Buna hazır mıyım?

İyi bir baba olabilecek miyim?
Sen kalk yıllarca milletin çocuğunun en iyi şekilde eğitim görmesi için uğraş, çevrende iyi bir eğitimci ve yönetici olarak kabul gör; sonra haylaz, yaramaz, yerinde durmaz bir çocuğun olsun. Mümkün mü bu? Nerede o kadar teori, millete verdiğin kamyon dolusu öğüt demezler mi? Çocuğuma iyi örnek olabilecek miyim? Sırf çocuğumun örnek alması için yediklerime, içtiklerime, yatma ve kalkma saatlerime dikkat edebilecek miyim? Sabrımın sınırları nereye kadar?
Çocuğa nasıl davranacağız?
Evet, çocuğa nasıl davranacağız? Ailelerimiz nasıl davranacak? Bir dediği iki edilmeyecek mi, yoksa Alman disiplini ile mi yetiştireceğiz? Bir şey istediğinde ağladığında tutumumuz ne olacak? Muhtemelen benim ve eşimin çocuk yetiştirirken yaklaşımlarımız farklı olacak. Kimin dediğini uygulayacağız? İleride çocuğumuz hatalar yaparsa, sorumlusu kim olacak?

Kişisel zamanım azalacak mı?
Kitap okumak, oyun oynamak, film izlemek, yeni bir şeyler öğrenmek… Kendime ayıracağım zamanları azaltmam gerekecek. Gece uyanıp çocuğun gazını çıkartmam gerekecek. Yemeğe başlamadan önce çocuğun her şeyinin hazır olduğundan emin olmalıyım. Bir süreliğine kamplara gidemeyeceğim, çocuğu bırakıp nereye gidiyorsun? Bütün bu haklarımdan feragat etmek için erken olduğunu düşünüyordum.
Kimi daha çok seveceğim?
Peki eşim kimi daha çok sevecek? Ya bana olan sevgisi azalır da çocuktan başkasını görmezse gözü? Ben, kendimi çocuğa adayıp eşimi ihmal etmekten çekiniyordum. Çocuğa ilgi gösterip ona vakit ayıracağım derken eşimi incitmekten korkuyordum. İkinci çocuk olduğunda bu senaryoda ne gibi değişiklikler oluyor?

Para durumları ne olacak?
Doğum öncesi doktor ziyaretleri, doğum masrafları, doğum sonrası bebeğin izlenmesi, bez, mama, mobilya, oyuncak, kitap… Tam belimi doğrulttum derken okul masrafları… Eşim çalışsa çocuğa kim bakacak? Çalışmasa bir maaş eksilecek. Yeni kurulmuş bir şirketin giderleri ile uğraşırken bu kadar finansal bilinmez insanı gerçekten yoruyor.
İş mi, aile mi?
Çevremde işkolik olarak bilinen bir adamım. Ayrıca çocuk haberini aldığımda Fitbon’u kuralı daha birkaç ay olmuştu. Gece saat 04.00’te kalkıp teslimat yapıyor, gündüz şirket işleri ile uğraşıyor, akşamları alışveriş yaptıktan sonra genelde 21.00-22.00 arası eve geliyordum. Hızlıca bir şeyler yedikten sonra duşumu alıp yatıyordum. Bu tempoda yaşarken evde bir bebeğin olması fikri gerçekten korkutucu geliyordu.

Ya baba olamazsam?
Bu soruyu nedense kimse sormamış gibi bir hal var. Bir tek ben mi düşündüm bilemiyorum ama, baba olamamaktan korkuyordum. Bu benden de kaynaklanabilir, eşimden de fakat içinde bulunduğumuz toplum nedense bu durumu yargılıyor. İşin kötüsü suçlamaktan ziyade üzülür ve acır bir tavır içinde davranıyorlar. Peki, ben çocuk yapmak istediğimde hiç çocuğum olmayacağını öğrenirsem? Veya çocuğumuz düşük olursa? Bu tür durumlarda yaşayacağım hislere hazır olup olmadığımı sorguluyordum.
Peki, ne oldu?
Öncelikle, çevremden gördüğüm kadarıyla kadın ya da erkek, neredeyse kimse ebeveyn olmaya hazır değil. Kimse büyümek istemiyor. Hâlbuki büyümeden de yetişkin olunabiliyor, sorumluluk alınabiliyor. Zaten bebeğin geliş sürecinde işler adım adım arttığı için kendini bir kaos ortamında bulmuyorsun. Aksine, yapacağın her şeyi çoğu zaman çok iyi bildiğini fark ediyorsun.
İyi bir baba olmak senin elinde. Çocuk henüz doğmadan yeteri kadar araştırma yapıp kendini geliştirebilirsen, amacın da gerçekten iyi bir çocuk yetiştirmek ise kimse senin önünde duramaz. Ayrıca çocuğa iyi örnek olmak için yaptığın davranışların tamamının seni de daha iyi bir insan olmanı sağladığını göreceksin. (Aynı zamanda bunların tamamının zamanında anne-babanın senin yapmanı istedikleri şeyler olduğunu da fark edeceksin.)
Çocuğa nasıl davranılacağı konusu sadece anne-baba ile bitmiyor. Anneanne, babaanne ve dedeleri de kapsayan önemli bir konu. Bu konuda herkesin söz birliği yapması ve tutarlı davranması gerekiyor. Eğer herkes kendi bildiği gibi davranırsa çocuk bunu çok küçük yaşta ayırt edecek ve kişiye göre muamele etmeyi öğrenecektir. Her ne kadar iyi bir politikacı olma potansiyeli oluştursa da genele baktığımızda, bu kişiye göre hareket etme huyu iyi bir özellik değil.
Mira doğduktan sonra şunu öğrendim, bir insanın çocuğunun olması, kişisel zamanının azalması anlamına gelmiyor. Bu zamanın uzun bir süreliğine tamamen ortadan kalktığı anlamına geliyor. Lütfen kimse “anne-baba arasındaki anlaşmalar sayesinde hobilerinizi devam ettirebilirsiniz- demesin. Öncelikle, ne anlaşması acaba? Çocuğu ne kadar seversen sev, ilk fırsatta karşı tarafa itekleme derdindesin. Ayrıca, haydi diyelim çocuk annesinin yanında ve sen oyuna başlayacaksın. İçeriden o kahkahaları duyunca ister istemez yanlarına gidiyorsun. Zaten çocuk yanındayken bile özlüyorsun. Şöyle özetleyebilirim: Daha önce günde ortalama 2-3 saat açık kalan Playstation’ı Mira doğduktan sonra 1,5 sene boyunca hiç açmadım. Hiç.
Kimi daha çok seviyorum sorusunun boş ve hiç üzerinde durulmayacak bir soru olduğunu bebeği kucağına aldıktan sonra anlıyorsun: iki taraf da artık bebeği daha çok seviyor. Hatta akrabaların ve arkadaşların da bebeğini senden daha çok sevecek. Ama bu bir sorun değil.
Eğer finansal olarak kendini hazır hissetmiyorsan üzgünüm. Çünkü bebek, doğum öncesi kontrolleriyle masrafın kapısını açıyor. Doğumu özel hastanede yapmak da ayrı bir maddi yük. (Bu konuyla ilgili çeşitli sigorta sistemleri var, çocuk doğmadan 1 sene önce başlaması kaydıyla sigorta primleri yatırıyorsun. Sonra da masrafların büyük kısmını sigorta karşılıyor.) Doğum sonrası kontroller, aşılar, testler. Daha ilk günden süt sağma makinesi, hava nemlendirici, süt ısıtma makinesi, anne çantası, mendiller, battaniyeler, kıyafetler, bez, küvet, özel şampuan ve kremler derken gerçekten büyük bir gider listesi ile karşılaşacaksın. Bence bunların hiçbirini önceden alma, gerektikçe gidip alırsın. Çoğunu ikinci el al, pişman olmayacaksın. Ama ne olursa olsun, masraflı olacağını bil.
Bu durumda “biraz daha çalışır, biraz daha kazanırım” diyorsan, yanılıyorsun. Mesai bitse de eve gitsem bir kere daha koklasam diye düşüneceksin. Çocuğunun yanında olmadığın her an sana ceza gibi gelecek. Ayrıca gece boyunca 4-5 defa uyanan bebeğin gazını çıkartman gerekecek ve yorgun uyanacaksın.
Peki baba olamazsam? Bu korku yersiz aslında. Çocuk olmuyorsa, olmuyordur. Bazen sağlık durumundan ötürü kalıcı olarak çocuk sahibi olamıyorsun. Bazı durumlarda ise çift istese dahi aylarca hatta yıllarca çocuk sahibi olamıyorlar. Bunda utanılacak veya üzülecek bir şey yok. Çevreden gelen telkin ve espri ile karışık takılmalara aldırma. Onlar çoğu zaman senin iyiliğini düşündüklerini sanıyorlar. Sen de benim yaptığım gibi şakayla karışık cevap ver, geç. Biz çocuk yapmak istedikten yaklaşık 3 sene sonra, tam kararımızdan ise neredeyse 1 sene sonra çocuğumuz olacağını öğrendik, hem de artık ümidimizi kesmeye başlamışken. Sonuç olarak, bebek kendi neşesi ve sabrı ile geliyor. Doğumundan beri her an Mira’ya bakıp “acaba şimdi bana ne öğretecek, hangi küçük hareketiyle beni dünyanın en mutlu insanı yapacak” diye heyecan duyuyorum.